14 Temmuz 2010 Çarşamba

Canlar Sağolsun...Nisan-2006


Geçmişi karıştırırken buldum maili. 2006 yılının nisan ayıydı ve biz yine play off yolunda ne yaparız telaşındaydık.O hafta Yozgat deplasmanı var ve ben periyodik Ankara seyahatlerimden birini yapma planlarındaydım.Ama unutmuştum ki Yozgat-Ankara arası 200 küsür kilometre, yani gitmeyeni döverler cinsi bir deplasman.Gittim tabiki.Gider gitmez oradaki kardeşlerimle biraraya geldim, yol planını yaptık ve küçücük bir dobloya sığan 8-9 kişiyle ite kaka Yozgat yollarına düştük.İte kaka çünkü, araç kiralıktı ve o kadar adamla bu doblo bozkırın engellerini aşmakta zorlanıyordu.Ama yine de geldik Yozgat'a...

Bozkırın ortasında,alabildiğine kahverenginin tonlarını bulabileceğiniz bir şehir.Onlar da düşmemeye oynuyorlar o sene.(sonra da düştüler zaten) Arabayı stadın yanında güvenliğin dediği yere bıraktık.Zaten aracın içindeyken, stada sokulacakların düzeni alındı.Olası bir golde, her yer meşaleye boğulacaktı. Nasılsa,çok kayıp vermeden !! , üç arama sonrasında stada girdik.

Kale arkası her yerdeki gibi bize ayrılmıştı,biz de orayı 10 kişiyle doldurduk zaten.Takım ummadığımız kadar iyi oyun oynadı o gün, ilk golü attık, çıldırdık. Birden sırtlara sote edilmiş meşaleler çıktı ve her yer meşaleye boğuldu.Meğer o sene oradaki emniyet müdürünün kişisel hassasiyetiyle hiçbir takım seyircisi, kendi seyircisi dahil bir tane bile meşale yakamamış.Yüzlerce seyirci bir tane bile yakamamışken, bizde kişi başı 2 tane meşale vardı elimizde, hem de stada sokulmuş halde...Tabi hemen emniyet görevlileri geldi meşaleleri söndürdük...Derken Yozgat baskısı başladı.Her kaçan ataklarında, kale arkasındaki duvara döndük,ona sığındık,ağlama duvarımız oldu bizim.Yazık ki yediğimiz golle berabere bitirdik maçı.Maç sonrası, emniyet, ''vasıta şoförü gelsiiin''diye duyuru yaptı ve ben aracı almak üzere bir emniyet görevlisiyle araca gittim.Meğer o kişi, il emn. müdür yardımcısıymış.Yaşıma da yakın olduğundan biraz sohbet ettik,ama müdürün sıkıntısını anlatamam. '' Sayenizde bütün pazartesi günümü, müdürüme rapor yazmakla geçireceğim.'' dedi. Nedenini sorduğumda, malum müdürün hassasiyetini ve bugüne kadar orada meşale yakılamadığını ve bizim bu işi yapmamızdan ve o da oranın yetkilisi olduğundan rapor yumağına boğulacağından dert yandı. Üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim.Timsah üzüntüsü bile denebilir :)

Derken yola çıktık, bizi arka yollardan, son derece güzel bir misafirperverlikle yola çıkardı emniyet.Fakat şöyle bir olay vardı, hala elimizde 5-6 meşale bekliyordu.Yakmamız lazımdı.Takım otobüsünü bekleyip, o zifiri karanlıkta yakıp, her tarafı yeşil kırmızı meşaleye boğmak istedik.Nasıl olacaktı bu, önümüzde gerimizde hala bir polis otosu vardı. Uzun süre yol aldıktan sonra,biri ayrıldı, diğeri de çok ilerideydi.Bir rampa çıkışı sonrasında aracı çektik ve beklemeye başladık. Derken otobüs göründü ve biz yaktık meşaleleri...

Yazının bundan sonrasını, yönetimle beraber kafilede yer alan, o yıl ana yönetimimizde de görev yapan, motosikletteki başarılarıyla da kulübümüzün ismini duyurmuş sevgili kardeşim İlter Savtak'ın cümlelerinden okuyun...Benim hala tüylerim diken diken oluyor...Yazım onun cümleleriyle bitiyor.Sona eklenecek birşey de yok.Daha ne olsun ki...Sağol İlter...

''
Aslında biraz da tehlikeli bir beklenti içine girmekten kaynaklansa gerek, son dakika golu ile yıkıldım, kalkamadım o soğuk demir koltuklarından Yozgat'ın..Diğer tüm yöneticiler maçın bitiş düdüğü ile soyunma odasına doğru hareketlenirlerken, ben yaşlı gözlerle baka kaldım tabelaya.Aslında alınan bir puan bile deplasman için klasikleşmiş başarımız iken kaçan iki puanı kendi adıma o kadar çok sahiplenmişim ki,o puanı Yozgat'ta hiç bırakıp gidesim yoktu...

Maç öncesinde gecenin en renkli manzarası, İç Anadolu şehirlerinin hemen hemen tamamında hakim olan YEŞİLDEN mahrum ( KIRMIZI hakgetire :) ) o sarı ve gri renkteki toprak örtüsü, dolayısı ile tüm binalara hatta insanlarına yansımış renksizlik içinde, kale arkasında açılan YEŞİL-KIRMIZI pankartlarımız o kadar canlıydı ki tüm Yozgatlıların bile gözlerinde bir parıltı belirdi inanın bana...Tekrar gurur duydum Karşıyakalılığımla..Ve oradaki bir avuç sevdalı Kafkaflı ile..

Soyunma odasında çocukların yüzündeki ağlamaklı ifade hepsinin neyi ne kadar istediklerinin ifadesi idi.Şunu bilin ki o çocukların hepsi ve Feyyaz Hoca bizden daha fazla istiyorlar Kafkaf'ın başarısını.Onları öyle görünce biraz daha kendime geldim.İçim biraz daha rahatlamış olarak dışarı çıktım, arabalara binip yola koyulduk..

Yolda konuşuyoruz yorum yapıyoruz ama hala içimde azalmış da olsa üzüntü devam ediyor.Baya bir yol aldık.Servisin içinde sessizlik başlamıştı artık yavaş yavaş biraz da yorgunlukla..Kapkaranlık Ankara yolunda, önde topçuların otobüsü arkada bizim servis,bir anda yaklaşık 300-400 metre ötede bir alev topu gözlerimizi kamaştırmaya başladı zifiri karanlık içinde.Muhtemelen bir araba kaza yapmış yol kenarında yanıyor diye yorum yapmaya başladık aramızda.Yaklaşık 100 metre kala tahminimizde yanılmadığımızı gördük.Evet YANIYORDU.Hem de her zaman olduğu gibi alev alev.Öyle bir yangındı ki, bu nesilden nesile Yozgat yolunda bile tutuşturmuştu sevdalılarını.Meşaleler yanmış yüzlerde tebessüm, gözlerde derinden yaşlar. Sevdalıları,zifiri karanlıkta bu genç topçulara evin yolunu,huzuru, mutluluğu, kutsal toprakların yolunu gösteriyordu adeta onlara.Takıma, yanlız olmadıklarını, hiç bir zaman karanlıkta kalmayacaklarını gösteriyordu o meşalaleri ellerinde, dağ başında buz gibi soğukta Kaf Kaf çeken 5-10 sevdalı..5-10 bin taraftarın sesi olmuş haykırıyorlardı. Kornalarımızı çalarak geçtik yanlarından, onlar ise ısrarla orada durmaya devam ettiler.Ta ki bir tepeyi aşıncaya kadar kızıl meşaleler yolumuzu aydınlattı.

O tepeyi aşınca artık mutluydum, üzüntüm geçmiş,içimi bir keyif kaplamıştı. Ankara'da, gözümü otelin önünde açıncaya kadar huzurla uyumuşum.Daha ne olsun, içeride genç futbolcularımız sahanın heryerinde , dışarıda Karşıyaka sevdalıları ülkemin heryerinde bu ışığı hep aydınlatmak için nefes alıyorlar..Daha ne olsun..Şampiyonluk mu?..Olursa kaymaklı olur..Olmazsa ,canlar sağolsun..


İlter C. Savtak

''

Sevgili İlter Savtak'a teşekkürlerimle...

Hiç yorum yok: